3 Eylül 2018 Pazartesi

İNANILMAZ AİLE BİR ÇOCUK FİLMİ Mİ?



İNANILMAZ AİLE BİR ÇOCUK FİLMİ Mİ?

Öncelikle uzun süredir blogla ilgilenemiyordum. Seyircisine 14 yıl sonra devam filmiyle dönenen “İnanılmaz Aile” serisi gibi geri dönmek istedim. Umarım dönüşüm onunkinden iyi olur.
“İnanılmaz Aile 2” 22 Ağustos’ta ülkemizde vizyona girdi. Serinin tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de büyük hayranları var. Fakat bu hayranlar İnanılmaz ailesiz büyüdü. İlk filmi 10 yaşında izleyen bir çocuk şimdi 24-25 yaşında. Zaman geçti, devir değişti, teknoloji gelişti İnanılmazlar üç boyutlu oldu, seyirciler büyüdü… Tabi bunu yanında İnanılmaz Aile evreninde sanki zaman durmuş gibi kimse yaşlanmadı.
İnanılmaz Aile 2’nin bilindik bir Hollywood ticari kaygısı ürünü olduğu aşikar. Peki ticari kaygılara bunca gencin çocukluk anılarını yıkmaya değer miydi?
Filmin üç boyut teknolojisini kullanmasındaki başarısızlığından başlamak istiyorum. Sinemada ne kadar üç boyuta karşı olsam da bu filmi üç boyutlu izledim. Sinema sanatının amacı zaten iki boyutta derinliği vermektir. Ama bunun bir animasyon olmasını da göz önünde bulundurarak, gelişen teknolojiye ve geçen zamana tanık olmak istedim. Fakat filmde çok başarısız bir üç boyut kullanımı vardı. Üç boyut üzerinden bir aksiyon hiç yoktu. Bu hayal kırıklığının birinci aşaması. Çünkü normal biletin neredeyse iki katı bilet parası ödedik ve yanımızda gözlük götürmeseydik bir de ona para ödeyecektik.
Ne kadar beğenmesem de iyi ki filmi üç boyutlu izledim. Çünkü filmin ana mesajını fark etmem daha kolay oldu. Filmin başarısız giriş ve düşük gelişme kısmını spolier vermeden geçersek İnanılmazların düşmanı “Ekran Yok Edici” diye bir kötü karakter. Bu karakter ekranları ele geçirip ona bakanları hipnotize edip yönetiyor. Daha sonra eline geçirmek istediklerine bir gözlük takıp istediği gibi yönetiyor ve kötü amaçlarına alet ediyor. Gözünde 3D gözlük ve ekrana bakan çocuklar için çok sağlıklı bir içerik olmadığını düşünüyorum. Ayrıca Lastik Kız’ın Ekran Yok Edici’nin yerini tespit ettiği sahnede belirlediği koordinata giderken alttan kötü karakterin ürkütücü bir ses tonuyla filmin alt metninin açıklaması ise gayet cüretkâr. O sahnede alttan gelen ürkütücü ses tüm halka televizyon aracılığıyla sesleniyor ve ciddi bir kapitalizm eleştirisi yapıyor. Tam olarak ne söylediğini anımsayamıyorum ama yıllarca ekranları izlediğimizden, ekrana boş boş baktığımızdan, başkaları için çalıştığımızdan, başkalarına kazandırdığımızdan, bu dünyada katılımcı değil izleyici olduğumuzdan ve ekranların artık bizi ele geçirdiğinden bahsediyordu. Bu uzun monoloğun olduğu sahnede ben de adeta hipnoz olmuş gibi kilitlendim. Söyledikleri doğruydu ama bu mesajı bu filmde vermek doğru muydu? Üstelik İnanılmaz Aile evrenindeki bütün süper kahramanlar birleşip doğruları söyleyen, gerçekçi, kapitalizm düşmanı "kötü karakter" olarak nitelendiren kişiyle savaşıyordu. Yani gerçekleri söyleyenler cezalandırılıyordu ve salonun yüzde doksanını oluşturan çocuklar buna şahit oluyordu.. Çizgi filmlerin, masalların hep bir gizemli alt metin üzerine kurulduğu söylenir. Çeşitli bağımlılıklar, hastalıklar, eleştiriler gizlice yapılır. Çoğu da sonradan açıklanmış ya da okunarak ortaya çıkarılmıştır. Fakat bir filmin bağıra bağıra alt metnini vermesini ben ilginç buldum.
Filmin girişini başarısız bulduğumdan bahsettim. Onu da biraz açarsam iyi olur. Film çok hızlı başlıyor ve biz 14 yıl sonra yeniden izleyen insanlar olarak karakterleri tanıyamıyoruz. Hatırlatıcı hiçbir öğe yok. Filmin ilk dakikaları kim kimdi, aralarında nasıl bir bağ vardı, güçleri nelerdi gibi sorulara cevap aramakla geçiyor. Filmin yapımcıları aradan geçen zamanı çok da önemsememişler anlaşılan.
Filmin en iyi yanı dramatik yapısı. Bir animasyon filme göre aralarında bağ çok iyi kurulmuş ve hikaye akışı dinamik ilerliyor. Kahramanlıktan çok süper güçleri olan bir ailenin gündelik sorunlarını izliyoruz. Bu da filmin hikayesini daha gerçekçi ve savaşçı kılıyor. Bir görev için evden uzaklaşan anne İnanılmaz’ın yerini doldurmaya çalışan Bay İnanılmaz’ı süper kahraman kostümüyle çok az görüyoruz. Babanın ailesi için fedakarlık etmesi, ailesi ve tüm süper kahramanlar için hiç de yapmayacağı şekilde geri plana çekilmesiyle duygusal bir durum oluşuyor. Bay İnanılmaz, süper güçlerini keşfeden bebeği, ilk aşkını yaşayan ergen kızının sorunları ve yaramaz oğlu ile baş etmeye çalışırken anne İnanılmaz Ekran Yok Edici ile savaşıyor. Bu dramatik yapı fantastik bir hikayeyi çok bizden hale getiriyor. Fakat şunu belirtmem gerek ki  film bizi alıştığımız Pixar animasyonlarının evrensel komedisinden yoksun bırakıyor.
Hikayeye, alt metne, işleyişe bakarsak, bana kalırsa, bu film günümüz çocuklarına değil zamanın çocukları, şimdinin gençlerine yapılmış bir filmdir. Tabi ki animasyon film gören çocuklar gitmek istiyor ve çocuklarına sinema kültürünü aşılamak isteyen aileler onları bu filme götürüyor. Filmin ilk üç gün izleyicisi, ilk filmin neredeyse 3 katından fazla. Demek ki bu film gençlerden daha fazla çocuğa ulaşmış.
Bu filmi sınıflandıracak yetkinlikte değilim ama bir animasyon filminin de 13+ ibaresi alması büyük sansasyon yaratırdı. Ben filmin mümkün olduğunca çocukların ulaşamayacağı yerlerde saklanmasından yanayım.
NOT: Filmden önce yayınlanan, yine Pixar’ın yaptığı, kısa animasyon filmi için sinemaya gitmeye değer.

12 Mart 2018 Pazartesi

AİLECEK ŞAŞTIK KALDIK…



 Selçuk Aydemir’in beşinci sinema filmi “Ailecek Şaşkınız” mart ayı itibariyle vizyona girdi. Son zamanlarda uydurulan yeni rekorlar niteliğinde “en iyi mart ayı açılışı” rekorunun da sahibi oldu. Bu rekor belki uydurma bir rekordur fakat film tüm rekorları kırmayı hak ediyor.

  Türkiye Komedi Sinemasının usta kalemi Selçuk Aydemir iki yılın ardından şık bir filmle sinemaya döndü. Evet iyi, güzel, tatlı demek istemiyorum. Film gerçek anlamda şık bir film. Selçuk Aydemir’i kısa film yıllarından itibaren takip eden biri olarak, ilk filmi 2011 yapımı Çalgı Çengi dışında hiçbir filminde bu kadar içten gülmemiştim. Ki bu adam Türkiye’nin tek ve dolayısıyla en iyi komedi yönetmeni. Çalgı Çengi, yapım hikayesiyle zaten efsane olmuş, yokluklar içinde çekilmiş bir film. Selçuk Aydemir’in bir söyleşisinde rastladığım üzere, “Araba için biriktirdiğim parayla film çektim.” Demişti. İyi de etmiş. Yokluklar içinde Türkiye’nin en iyi kara komedisi çekilmiş oldu. Fakat daha sonra BKM ile tanışan Aydemir, “benim deyimimle”, parayı görünce bozdu. Gişe güldürüsü ile kendi orijinal dilinin arasında sıkışıp kaldığını hissettirdi bana. Bunun devamında Düğün Dernek Sünnet gibi tamamen gişe odaklı bir film çekmesi Selçuk Aydemir’i gişe canavarlarına kaptırdığımızı düşündürmüştü. Bu korkunun devamı 2016 yılında Çalgı Çengi İkimiz ile devam etti. Çünkü, Aydemir ilk filmden hayran olduğumuz Gürkan ve Salih karakterlerinden uzak iki karakter yaratmış, birçok forvet yan rol eklemiş, hikayeyi inandırıcılıktan ve samimiyetten uzaklaştırmıştı. Maalesef Selçuk Aydemir sineması, Selçuk Aydemir dizilerine yenik düşmüştü. Televizyonda muazzam işler yapan ekip, sinemada rekorlar kırmasına rağmen gerçek seyircisini tatmin etmiyordu.
 
  Nihayet oldu. Aydemir, Cemcir ve Kural’dan tertemiz bir film geldi. Hem de İşler Güçler tadında. İnce ayar absürtlüğün verildiği, özlediğimiz aile filmleri sıcaklığında. Öncelikle çok sade ve derdi belli bir film olmuş. Ailecek Şaşkınız’ı izlemeye başladığımızda Ferhat’ın yani Ahmet Kural’ın bir derdi var. Elif’i yani Saadet Işıl Aksoy’u elde etmek. Naif bir aşk var. İzleyiciden birinci artı puanı burada alıyor. Benden artı puanı ise; yan hikayelere çok dokunmadan, yolundan sapmadan, sırf espri olsun diye skeçvari sahnelere yer vermemesiyle alıyor. Film döndüğü eksendeki durumların komedisiyle besleniyor. Ayrıca karakterler çok gerçek ve hayattan insanlar. Selçuk Aydemir filmlerinde görmeye alışık olduğumuz bir karikatürize tiplere yer yok. Bence bu filmin içine girmemizi kolaylaştırıyor. Cengiz Bozkurt’un Cimri Babası görünüşte karikatürize bir tipi çağrıştırsa da gerçekten ete kemiğe bürünmüş bir karakter. Üstelik Cengiz Bozkurt’un sürekli maruz kaldığı “Üstüne yapışmış Erdal Bakkal yapıştı” ithamlarından artık kurtulabilir. Erdal Bakkal tiplemesinin ardından, Cengiz Bozkurt çoğunlukla cimri, kaypak tipleri oynadı. Erdal Bakkal’ın tutmasıyla ona yakın oyunlar istendi belki de. Fakat bu filmde yönetmenin dokunuşuyla bambaşka bir cimri karakter yaratılmış. Zaten film performansların filmi olmuş diyebiliriz. Filmde tüm oyuncular üst düzeyde performans sergiliyorlar. Ahmet Kural zaten her girdiği rolün hakkını her zamanki gibi verirken, Murat Cemcir de yeni dişleriyle esprilerini ustaca satıyor. Daha önce böyle bir komedi filmiyle karşımıza çıkmayan Saadet Işıl Aksoy komik-güzel kategorisi için umut vaat eden yeni bir kadın oyuncu oluyor. Ama filmin gizli kahramanlarından biri de Mustafa Alabora. Ekibe kolaylıkla uyum sağlayan usta oyuncu performansını başarıyla sergiliyor. Ayrıca yan karakterler de gayet dozunda oynayarak gol atma gafletine düşmemişler. Bu çok önemli, çünkü Aydemir’in önceki işlerinde tüm kadro sevilen, tanınan oyunculardan oluştuğu için herkes forvet olmaya çabalıyordu. Onları izlerken hikayeden kopmak kaçınılmaz oluyordu. Gurubun “ekürüleri”nin filmin orasından burasında çıkmaması çok iyi bir tercih olmuş. Kural ve Cemcir ikilisiyse “ikili” olmaktan çıkıp bu sefer gerçekten filmin içine entegre olmuşlar. Yine de yeni neslin Zeki-Metin ikilisi olan Kural ve Cemcir’den ustalara çakılan “Aslan Bacanak” selamı iyi düşünülmüş ve manidar olmuş.


  Ana karakterimiz Ferhat, aslında bir anti kahraman. Sevilecek hiçbir yanı yok. Spolier vermemek için devamını es geçiyorum ki bu kısmını filmin başında karakter kendisi dile getiriyor. Fakat yönetmenin, klasik karakter yolculuğunu başarıyla uygulaması ve Ferhat’ın gözünden izlediğimiz hikayenin son karesinde Elif’in gözünden Ferhat’ı göstermesi çok başarılı bir seçim. Filmin belki de tek çapağı sarı lale sahnesindeki sıkışık oda ve finalin ardından gösterilen sahil sahnesi. Son kare biraz yapımcı finali gibi olmuş. Seyircinin zekasına hürmet etmeme hissiyatı oluşturdu. Aksine Selçuk Aydemir film boyunca izleyicisinin zekasına güvenerek espriler oluşturmuş ayrıca ustaca fiziksel komedilerle bezemiş. Sarı lale diye kodladığım sahnedeki odanın darlığı beni rahatsız etti sadece. Görsel olarak başarılı bir atmosfere sahip bir filme yakışmadığını düşünüyorum.


  Tabi ki müzik. Yine dillere dolanan bir türkü filmin sağlam ayaklarından biri olup, filmi taşıyan bir unsur olmayı başarmış. Bazen Selçuk Aydemir’in türküleri dinleyip film yazdığından şüphe ediyorum. Entarisi Dım Dım Yar ile başrollere şarkı söyletme furyasını başlatan ekip yine bomba gibi bir türküyü filme yerleştirmiş.

  Gerçek bir Selçuk Aydemir fanı olarak, her filmi vizyona girdiğinde büyük beklentilerle gidip hüsrana uğruyordum. Bu sefer beklentiye girmeyeceğim diye kendimi şartlasam da fragmanı zaten beni büyük bir beklentiye sokmuştu. Beklentiye gitmekten kurtulamadım. Yine büyük bir beklentiyle gittim ama bu sefer beklentim fazlasıyla karşılandı. Filmin karşısında gerçekten ailecek şaştık kaldık. Bu ufak çapaklar dışında gerçekten çok ama çok başarılı bir film ortaya koyulmuş. Selçuk Aydemir ve TR 4033 ekibi yıllar sonra bile açılıp izlenecek bir film ortaya koymuş. Ayrıca “aile filmleri artık tutmaz” diyenlere inat adı “Ailecek Şaşkınız” olan gayet başarılı bir film ortaya koymuş. İpe sapa gelmez karakterlerin “sözde hikayesini” anlattığı filmlerin alternatifi olarak. Argodan uzak, adı gibi ailecek izlenecek ve en önemlisi hikayesi olan bir film yapmışlar. Böyle filmlere ihtiyacımız var.


Filmin esprisi:
-Ben kadın olacaktım var ya…
 

 


 
biz.